İlk başlarda hersey mükemmeldi

telefonu  elime alırken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sabahın bu erken saatinde kim arardı ki? Numara tanıdık değildi ama hissettiğim ağırlık  telefonu açmam gerektiğini söylüyordu. Nefesimi tuttum, aramayı kabul ettim.

“Merhaba, sizinle konuşmam gerekiyor,” dedi titrek bir ses. “Kocanız hakkında.”

Bir anlık sessizlik oldu. Dünya sanki etrafımda durmuştu. “Kimsiniz?” dedim, sesi titreyerek.

“Adımı söylemem şu an doğru olmaz, ama çok önemli bir konuda sizi bilgilendirmeliyim. Buluşabilir miyiz?” dedi kadın sesi.

“Ne demek istiyorsunuz? Neden buradan anlatmıyorsunuz?”

“Telefonda anlatamam. Saat 10’da şehir parkında olacağım. Lütfen gelin. Hayatınızın en büyük kararını vermenize yardımcı olabilirim.”

Telefon kapandı. Kadının kim olduğunu ya da neden aradığını bilmiyordum ama bu söyledikleri bütün gücümü emmiş gibiydi. Bir yandan kocamın büyük bir sır sakladığından korkuyor, bir yandan da onunla ilgili öğreneceğim bir şeyin bütün dünyamı yıkacağından emin hissediyordum.

Saatler gecikmek bilmedi. 10’da parkın kapısında bekliyordum. Karşımda ince yapılı, uzun boylu bir kadın belirdi. Gözleri hafif kızarmış, sanki çok uzun zamandır ağlıyordu.

“Siz misiniz?” diye sordum, sesi çıkmıyormuş gibi.

“Evet,” dedi. “Adım Elif. Kocanızın hayatıyla ilgili bir sırı var ve bunu bilmeniz gerekiyor.”

Oturmamızı işaret etti. Kalbim çırpınırken, kadının sözleriyle dehşete kapıldım.

“Kocanız… yıllardır bir hastalıkla savaşıyor. Genetik bir rahatsızlık. Kendisi bu durumu sizden saklamış. Bunun sebebi sizi üzmek istememesi ve sizinle her şeyi paylaşamayacak kadar çaresiz hissetmesi.”

Şok olmuştum. “Ne hastalığından bahsediyorsunuz? Neden böyle bir şeyi saklasın?”

“Ona sormadan detay veremem,” dedi Elif. “Ama şu kadarını söyleyeyim, durum ilerliyor ve tedavi seçenekleri kısıtılı. Ben doktorum, kocanızın da uzun zamandır danıştığı kişiyim. Bana da bir söz verdirdi; eğer size bir şey olursa ya da sır ortaya çıkma noktasına gelirse, o zaman gerçekleri paylaşacakmışım.”

Ellerim titriyordu. Gözlerimden yaşlar istemsizce süzülmeye başladı. “Ona nasıl yardımcı olabilirim? Şu an neredeyse benimle bile konuşmuyor.”

Elif, “Onu anlamaya çalışın. Bu hastalıkla mücadele ederken sizin desteğinize çok ihtiyacı var. Ama bu desteği ona öğrenmeden verirseniz, bu da ters tepki yaratabilir. Beni dinlemesi için ikna etmeniz gerekiyor,” dedi.

Elif’in söyledikleri aklımda yankılanıyordu. Eve döndüm ama zihnim darmadağındı. Kocamla nasıl bu kadar uzaklaşabilirdik? Akşamın gelmesini bekledim. Kapıdan içeri girer girmez, gözlerinin derininde yorgunluk ve hüzün gördüm. “Sana bir şey sormamız lazım,” dedim yumuşacık bir sesle.

Beni şaşkın bir ifadeyle süzdü. “Tabii ki. Ne oldu?”

Ona her şeyi anlattım. Telefonu bulduğumu, Elif’i, parkta konuşmayı. O an gözleri doldu ve ilk defa uzun zamandır içindeki çaresizliği böyle net bir şekilde hissettim.

“Senden saklamamın tek sebebi seni korumak istememdi. Kendimi zayıf göstermek istemedim. Seni kaybetme korkusu beni deli etti,” dedi.

Onu kucakladım, uzun bir süre hiçbir şey söylemeden sıkıca sarıldık. Ve o günden sonra, birlikte bu sıkıntıyı aşmak için bir ekip olduk. Belki mükemmel değildik, ama birbirimize olan sevgimiz bizi her zaman yeniden birleştiriyordu.