Beni Buraya Getirdiklerinde

Beni Buraya Getirdiklerinde



Beni buraya getirdiklerinde, bahaneleri hazırdı: “Orada daha iyi bakılırmışım, düzenli yemek, düzenli uyku, sohbet edecek insanlar…” Çocuklarım benim iyiliğimi düşünmüşler güya. Kapının önüne bırakılan bir paket gibi, bir valizle teslim ettiler beni buraya.



Oysa sen olsan bırakmazdın be Mustafa. Biraz fazla dışarıda kalsam merak eder, kalkar peşimden gelirdin. Şimdi kimse gelmiyor. Yabancı duvarların, ezbere öğrendiğim koridorların içinde günlerimi sayıyorum. Yemek saati, yatak saati, uyku saati… Seksen yaşından sonra kural öğrendim.



Gözüm hep kapıda. Belki çocuklardan biri pişman olur da geri alır beni diye. Her telefon çaldığında içim umutla kıpırdıyor ama hiçbiri benim için değil. Günler haftalara döndü, sonra aylara. Kimse gelmedi. Ben de beklemeye devam ettim.



O gece erkenden yatmıştık yine. Uykum hafifti, bir sarsıntıyla uyandım. Hemşirelerden biri başımda duruyordu. “Teyze, telefon var sana,” dedi. Daha oturmama fırsat vermeden iki hemşire daha geldi yanıma. Önce şaşırdım. Sonra elim titreyerek telefonu aldım.



“Alo?” dedim. Sesim zar zor çıkıyordu.



Karşıdan gelen ses derin ve titrek bir nefes aldı. “Seni almaya geliyorum,” dedi.



Yüreğim sıkıştı. Tanıdık ama bir o kadar da unutulmuş bir sesti. Bir an konuşamadım. “Kim… kim dediniz?” diye fısıldadım.



“Benim. Mustafa. Bekle beni.”



Yüreğime yılların özlemi çöktü. O an tek düşündüğüm şey, kapının açılmasını beklemekti…

Devamı sonraki sayfada